Göbeklitepe ve İnsanlık Tarihi
Göbeklitepe: İnsanlık Tarihi, Türkiye’de Değişecek
Şanlıurfa’da bulunan Göbeklitepe Antik Kenti, tarihimiz hakkında bildiğimiz her şeyi sorgulatıyor.
Sosyal bilimler de tıpkı fen bilimleri gibi her yeni keşifle kendini değiştirmek ve yenilemek, bildiklerini doğrulamak zorunda. Bunun bir örneği, birkaç yıl önce Şanlurfa’da keşfedilen Göbeklitepe Antik Kenti oldu. Bu kent bize, türümüzün tarihiyle ilgili bildiğimiz birçok şeyi gözden geçirmemiz gerektiğini söylüyor: Atalarımız pek de primitif bir hayat yaşamamışlar…
Göbeklitepe neresi?
Şanlıurfa’nın Örencik köyü sınırlarında bulunan Göbeklitepe, çok geniş bir alana hakim. Bulunduğu bölgeden bakıldığında Toros Dağları, Karaca Dağ, Harran Ovası gibi birçok eşsiz bölge görülebiliyor.
Göbeklitepe’de ne bulundu?
1963 yılında bölgede yapılan çalışmalarda, Göbeklitepe’nin üstünde pek de durulamamıştı. O zaman da olağan görünmeyen tepeler araştırmacıların dikkatini çekmişti, ancak üzerine gidilmemişti. Şimdi, insanlık tarihi aynı Göbeklitepe yüzünden yeniden yazılmayı bekliyor. Türümüzle ilgili bildiğimiz her şey tekrar gözden geçirilmeli. Üstelik buna insanlığın var oluşuyla ilgili inançlar ve teoriler de dahil. Göbeklitepe’de bulunanların neliği anlaşılmaya başladığından beri –aslında çok da anlaşılmış değil, ancak neler bulunduğunu biliyoruz- arkeologlar ve sosyal bilimciler işin içinden nasıl çıkacağını düşünüyor. Üstelik, Göbeklitepe’ye dünya büyük ilgi gösteriyor. Hatta eğer Göbekitepe’yi şimdiye kadar henüz duymadıysanız, bunun nedeni Türkiye’de olmanız olabilir. Üzerinde yaşadığımız toprakların nelere şahit olduğunu en az biz biliyoruz gibi görünüyor.
Göbeklitepe’de ne bulunduğuna gelelim. Göbeklitepe, günümüzden 12 bin yıl önce inşa edilmiş. Evet, günümüzden 12 bin yıl önce! Bir tepe üzerinde çok sayıda yuvarlak yapı bulunuyor Göbeklitepe’de. Üstelik, bunlar birer konut değil. Yani Göbeklitepe’de yerleşim yok. Ne var peki? İşleri daha kızıştıracak olan nokta da burası zaten: Tapınaklar! Evet, günümüzden 12 bin yıl önce inşa edilmiş, etrafında yerleşim bulunmayan, altı tanesi yüzeye çıkarılmış ve toplam yirmi tane tapınak! Üzerlerinde çatı tarzı bir yapı bulunmuyor. Dünyanın ilk dini yapısı Türkiye’de, Şanlıurfa’da bulundu! 1995 yılında başlayan arkeolojik çalışmaların ortaya koydukları bunlarla da sınırlı değil. T biçiminde sütunlarla çevrelenmiş tapınakların merkezinde –bu T’leri aklınızda tutun- iki tane T biçiminde sütun karşılıklı yer alıyor. 12 bin yıl önce yaşayan atalarımız, bize bir şeyler anlatmak istiyor galiba.
Bu T sütunlar da öylece yapılıp bırakılmamış. Arkeologlar, bir insan tasviri olduğunu düşünüyorlar. Zira sütunların üzerinde kol ve el tasvirleri var. Ayrıca belli başlı hayvan figürleri de işlenmiş bu sütunlara. İşler ilginçleşiyor, değil mi?
Bu arada, Göbeklitepe yapılışından bin yıl sonra gömülmüş. Nasıl bu kadar iyi bir kondüsyonda korunarak gömüldüğü bilinmemekle birlikte, neden gömüldüğü de bilinmiyor. Bize T biçimli sütunlar ve tapınaklarla bir şeyler anlatmak isteyen atalarımız, daha sonra bunları saklamayı seçmiş.
Göbeklitepe’yi farklı kılan ne?
İnsanlık tarihinde anlaşılması zor bir hareket yaratması, Göbeklitepe’yi farklı kılıyor. Takvimler, Göbeklitepe ile birlikte oldukça geriye kaydı. Öyle ki, nesillerdir öğretilen çağların tarih aralıkları bile gözden geçirilmeli.
Göbeklitepe, tarihimizle ilgili bildiğimiz birçok şeyi yanlışlıyor. Bundan 12 bin yıl önce yalnızca basit araç gereçler bulunması gerekirken Göbeklitepe’yi inşa eden atalarımız, pek de hakkında bilgi sahibi olmadığımız bu alanda T şeklinde levhalar yapıp bu levhalara üç boyutlu hayvan figürleri işleyebilmiş. Bununla birlikte, bilmediğimiz bir nedenden ötürü de çok sonra bu tapınakları o dönemde mümkün olmayacak bir şekilde gömmüş.
Aynı zamanda bu alanda herhangi bir mezar bulunmaması da oldukça ilgi çekici. Bununla ilgili olarak yürütülen fikir de o bölgeyi tapınak olarak kullanan insanların ölülerini ‘güneşe’ gömmüş olabileceği yönünde. Bir Şaman geleneği olan ‘güneşe gömme’, ölünün toprağın üstünde bırakılması anlamına geliyor. Göbeklitepe’nin Şaman inanışıyla bağdaştırılmasını da bu sağlıyor.
Göbeklitepe hakkında kitaplar
Haliyle Göbeklitepe, birçok farklı araştırma ve kitabın da konusu oldu. Bu merak uyandıran yapı, hakkındaki tartışmaların, içinde bulunanların, tarihi değiştirme şeklinin incelendiği birçok kitapta yer aldı. Bunlardan birisi de araştırma komitesinde yer alan Klaus Schmidt’in hazırladığı “Göbekli Tepe – Taş Çağı Avcılarının Gizemli Kutsal Alanı” isimli kitap. Kitabın arka kapağında Göbeklitepe’yle ilgili “(…) Binlerce yıl öncesinin avcı-toplayıcılarının bu geçiş döneminde, sandığımız gibi mütevazi ve basit bir yaşam tarzıyla yetinmemiş olduklarını, aksine, görkemli bir evre yaşadıklarını, Göbekli Tepe’de bize bırakılan izlerde görebiliyoruz.” deniliyor. Levent Seçici’nin yazdığı “Göbekli Tepe: Anadolu’da Keşfedilen Dünyanın İlk Mabedi” isimli kitapta ise Göbeklitepe’nin 12 bin yıl önceye tarihlenmesiyle Atlantis’in batış tarihinin örtüşmesi vurgulanıyor. Ancak yazılan kitaplar bunlarla sınırlı değil. İlgilenen herkesin erişebileceği bu kitaplar, Göbeklitepe’yi tanımak ve keşfetmek için oldukça önemli birer kaynak.
Göbeklitepe şimdi ne durumda?
Öte yandan Şanlıurfa ve İstanbul’da eş zamanlı düzenlenen Göbeklitepe Klasik Müzik Festivali’nin geliri, Göbeklitepe’nin tanıtımı için harcanmak üzere ayrılmış. Bu, oldukça olumlu bir gelişme. Türkiye, bir yerde kültür tarihini korumak için çalışmalar yapıyor demek ki. Ancak hala başarısı olduğumuz noktalar var. Mesela Davos Zirvesi’ndeki Göbeklitepe tanıtımı. Oldukça büyük bir fiyasko. Bu tanıtımda Göbeklitepe, M.Ö. 9600 yerine M.Ö. 11.600 yılına tarihlenmiş. Birçok arkeolog, üzerinden şakalar yapmış hatta Türkiye büyük bir alay konusu haline gelmiş. Nasıl olup da böyle bir hataya imza atıldığı ise bilinmiyor.
Göbeklitepe şu an Dünya Kültür Mirası Geçici Listesi’nde yer alıyor ve asıl listeye alınması gündemde. Hakkında bir belgesel ve bir de sempozyum yapılarak taçlandırılan bu müthiş tarihi yapı, gerektiği gibi korunmaya çalışıyor.